Merhaba,

Zaman hızla akıp geçiyor. Yaz aylarını beklerken farkında olmadığımız bir şekilde gene havanın serinlemeye başladığı, yeşil yaprakların yerlerini terkettiği sonbahara giriyoruz. Sonbahar insanlar için her zaman bir hüzün kaynağıdır denir. Bir bitişin başlangıcını simgeler bazılarımız için.

Bir başka açıdan düşünecek olursanız sonbahar aslında bir başlangıçtır. Eğitim kurumlarımız sonbaharda "işbaşı" yapar. Bazılarımız verilen aranın ardından bıraktığı yerden devam eder öğrencilik hikayesine. Bazılarımız içinse doldurulacak bembeyaz bir sayfa hazır beklemektedir sonbaharda. Sözü üniversite sıralarında yerini alacak gençlerimize getirmek istiyoruz.


Yoğun bir şekilde geçen hazırlık döneminin ardından haziran ayında yapılan üniversite sınavı ile milyonlarca genç “üniversiteli” olabilmek için katılmış oldukları yarışın ilk adımını  tamamladı. Sınav sonuçlarının açıklanması ile bir kez daha tatlı bir heyacan yaşanmaya başlandı. Bir dönem eğitim merkezlerini dolduran adaylar bu sefer tercih merkezlerinin önünde gelecek yaşamlarını belirlemek için ter döktü. Uzun maraton nihayet yerleştirme sonuçlarının ilan edilmesi ile son buldu. Milyonlarca adayın girmiş olduğu sınav sonrasında yüzbinler umutlarını bir sonra ki sınava saklarken kazananlar için ayrı bir süreç başladı. 

Bu sefer akıllara başka sorular geldi. Kazanılan bölümün özellikleri, sunmuş olduğu imkanlar, nelerle karşılaşılacağı, yurt sorunu, burs bulma vs. Bu durumdan antropoloji bölümlerini kazananlarda nasibine düşeni alıyor. Geçtğimiz aylarda yapmış olduğumuz “Ülkemizdeki antropoloji bölümlerinin sayısını yeterli buluyor musunuz ?” konulu ankette katılımcılarımız büyük bir çoğunlukla bölümlerin sayıca yetersiz olduğu konusunda hem fikir olduklarını ortaya koydular. Her yıl olduğu gibi antropoloji camiası yeni yeteneklere bu sene de kapılarını açacak. Ama akıllarımıza bazı sorular gelmiyor değil.

Antropolojinin yeterince tanınmadığı bir ülkede mevcut bölümler gençlerimizi hangi imkanlarla veya imkansızlıklarla karşılayacak ? Üniversite mezuniyetinin iş demek olduğu bir ülkede, mezunları halen alanın tanınmaması, mezuniyet sonrası yaşanan işsizlik, mesleğini sevdiği halde gerek direkt gerekse endirekt şekillerde uygulayamamaktan dolayı sorun yaşayan bir alan. Yaşanan bu tatminsizliğe karşı direnen bizler, acaba antropolog adaylarına hangi imkanları sunacağız ? Diyebilirsiniz ki hiçbir yol dikensiz değildir ve yaşanan zorluklar sayesinde olgunlaşma sürecinde kazanımlar elde edebiliriz. Bu doğru bir tespittir. Fakat yaşananlardan ders almamak, mevcut sıkıntılara çözüm sunmak yerine onları tam tersi tetikleyecektir.

Antropoloji yolunda ayaklarımıza batan dikenler neler olabilir ? İlk olarak aklımıza gelen konu bölümlere kabul edilen öğrenci sayısına yetişemeyecek ölçüde yetersiz olan öğretim üyesi sayısı azlığıdır. Bu doğrultudan hareketle antropoloji alanında “farklı” başlıklarda çalışmalar yürüten bilim adamlarımızın yokluğu hususunu göz ardı ettiğimizi eklemek istiyoruz. Antropoloji çatısı altında toplanmakta olan konular hakkında yazılmakta olan eserler son dönemde her ne kadar yükselişe geçmiş gibi görünse de akademisyenlerimizin gerçek işleri olan inceleme-araştırma-geliştirme alanında geri planda kalmaları ise gözardı edilebilecek bir konu değildir. Onların akademisyen olarak değil de bürokrasi ile boğuşan birer çalışan olduklarının düşünülmesi bu sorumuzun cevabı olabilir mi ? Antropoloji alanında yapılan çalışmaları teşvik edebilmek amacıyla yayınlanacak bir “hakemli antropoloji dergisi” bu konuda düşünülebilecek bir çare midir ?

Mevcut eğitim birimlerinin sahip olduğu teknik imkanların günümüz koşullarını yakalayamaması bir diğer sıkıntı unsurudur. Yaşamakta olduğumuz bilişim çağında mevcut teknik imkanlardan uzak bir antropolojinin düşünülemeyeceği kanısındayız.

Kurumsallaşamama noktasında karşımıza çıkanlar ise antropolojimizin yaşadığı bir başka sorundur.

Ülkemizde antropoloji alanında çalışan kişiler arasında koordinasyonu sağlayacak, okutulacak derslerin içerikleri başta olmak üzere antropoloji eğitimi üzerine fikir beyan edecek ve yönlendirebilecek bir kurumun eksikliğinin hissedildiğini farkediyoruz.

Mezunların üniversite sonrasındaki yaşamlarında özellikle kariyer yapma konusunda yaşadığı sıkıntıların hafifletilmesinde etkili olacak bir üst kurulun çalışması gerçekten etkili olmaz mı ?

Eline bir anket formu alarak kendisini araştırmacı ilan eden “şarlatanların” ortalıkta cirit attığı bir dönemde antropologların haklarını koruyacak ve etik olarak sınırlarımızı çizecek bir “Antropoloji Etik Kurulu”na ihtiyacımız yok mudur ? Neden Türk antropologların faydalanacağı bir "Antropoloji Etik Kod Kitabı" yoktur ?

Bizlerin mesleki olarak tanınırlığımızı sağlayacak ve bunu yasa şemsiyesi altına alacak bir “Antropoloji Meslek Kanunu”na ihtiyacımız yok mudur ?

Bu soruların tamamına içtenlikle evet bütün bunlara ihtiyacımız vardır diyoruz. Diyoruz ama hiçbir şey demekle gerçekleşmiyor. Bu sorulara çözüm üretebilmek için tekrar tekrar kendi içimize dönerek her bir fikri değerlendirmeye almamız gerekiyor. Sorunları yaşayan bizlerden başka hiç kimse bizlere çözüm öneremez. Paylaşmaya çalıştığımız konuları ayrı başlıklar halinde ilerleyen günlerde tartışmaya açmak istiyoruz. Tek istediğimiz düşünlerinizi, önerilerinizi bu sayfalardan paylaşmanızdır.

Yeni öğretim döneminde tüm camiamıza başarılı bir sene diliyoruz...

H. Murat BABADALI

Positive SSL