Hayatımızın çeşitli dönemlerinde yaşadığımız bazı diyaloglar vardır. Her zaman bizleri açıklama yapmak zorunda bırakan diyaloglar.

Bunlara bazılarını örnek verecek olursak:

Yaşlı Adam: Ne iş yapıyorsun oğlum haline bakınca tahmin ediyorum ama neyse...
Genç Adam: Öğrenciyim efendim, okuyorum.
Yaşlı Adam: Demek öğrencisin evladım. Nerede okuyorsun bitirince ne çıkacaksın ?

Hayatımızın çeşitli dönemlerinde yaşadığımız bazı diyaloglar vardır. Her zaman bizleri açıklama yapmak zorunda bırakan diyaloglar. Bunlara bazılarını örnek verecek olursak:

Yaşlı Adam: Ne iş yapıyorsun oğlum haline bakınca tahmin ediyorum ama neyse...
Genç Adam: Öğrenciyim efendim, okuyorum.
Yaşlı Adam: Demek öğrencisin evladım. Nerede okuyorsun bitirince ne çıkacaksın ?

Komşu Kadın: Ah sen Falanca Hanım''ın oğlu Bilmemne değil misin ?
Genç Adam: Evet benim.
Komşu Kadın: Annen okulu bitirdiğini söylemişti. Nereden mezunsun mesleğin nedir?
Genç Adam: Ben Falanca Üniversiteyi bitirdim. Filancacıyım.
Komşu Kadın: Aaa oğlum o ne demek ne yapacaksın yani yoksa işsiz mi kalacaksın sende ?

Bu iki diyalogu aramızda yaşamayan yok gibidir. Hemde farklı versiyonları ile. Belki de en kötü zamanlardır bizim için o açıklamaları yapmak zorunda bırakıldığımız an. Çünkü belkide yıllardır içimizi kanatan o acı yarayı tekrar tekrar hatırlamaya başlarız. Doğuyoruz, büyüyoruz ömrümüz dahilinde yaşadıktan sonra ölüyoruz. Hayatın en basit tanımı belki de bu.

Yaşadığımız süre içerisinde de belirli dönemler kendiliğinden ortaya çıkmaya başlıyor. Bunlardan bir tanesi yıllarca süren ve eğitim hayatı olarak nitelendirebileceğimiz dönem. Şimdi bazılarınız bana şunu söyleyebilir. Eğitim ömür boyu devam eden bir süreçtir. Bunu sınırlandırmak hata olur. Belki doğru ama formal eğitim olarak adlandırdığımız eğitim belirli bir dönem boyunca sürüyor ve kesiliyor. İnformal eğitim için bunu söyleyemiyoruz. Öldüğümüz ana kadar geçerli olan bir durumdur. Formal eğitim dediğimiz zaman aklımaz ilk gelen kurum okullar olacaktır. Ülkemizde İlköğretim birinci sınıftan başlayan ortaöğretimle devam eden ve yüksek öğrenim süreci ile sonladığını düşündüğümüz bir sistem var. Cumhuriyetin ilk yıllarında halkımızın büyük bir kısmı okur yazar değildi. Günümüzde artık bu durumdan sözetmiyoruz. Artık bizleri ilgilendiren en önemli sorun orta öğretim sonrasında yaşanan yığılmayla ilgilidir. Hedefinden sapan eğitim programları, belirli bir takvim dahilinde denenmeye çalışılan fakat bir yap-boz tahtası görünümünü alan sistemler, plansız bir şekilde günümüzde de devam eden yapılanmalar, istihdamsızlaştırma politikaları sonucunda yükseköğrenim kurumlarının önünde bir yığılma söz konusu olmuştur. Fakat öyle bir yığılma ki kendi içerisinde sektörleşen ve gitgide büyüyen özellikle de "yığılın-yığılın" dercesine etrafındaki herkesi içine çeken bir girdap görünümü alan fakat sonunda kimisinin kendini kurtardığı kimisinin ise gelecek kaygısı altında yığılıp kaldığı yığınlar...

Bugün artık bir gün sonrasında neler olacağını kestiremediğimiz bir durumdayız. Özellikle genç kitle olarak isimlendirebileceğimiz nüfus grubu ise hergün aynı soruyu büyüklerine oranla daha çok soruyor kendisine. Nasıl bir gelecek beni bekliyor ? Yarınım nasıl olacak acaba ? Tercih edeceğim tek yol mu var ? Burada akıllara gelen tekşey iyi bir eğitim almak ve geleceğini bu sayede garanti altına almak. Zor bir şey mi acaba ? Olmaması gerekir fakat ne yazık ki ülkemiz gençliği için zor bir durum.

Bu kadar satırı bunu söylemek için mi yazdım. Hayır tabii ki değil. Yukarıda da belirttiğimiz üzere eğitim gerçektende geleceğimizi garanti altına alabileceğimiz en önemli sigorta durumundadır. Ortaöğretimini tamamlayan gençlerimizin hedefi iyi bir üniversite öğrenimi görmek. Burada herkes üniversite öğrenimi görmeli midir yoksa görmemeli midir gibi konulara girmek istemiyorum. Ülkemizde işlemekte olan eğitim sistemi sonucunda hangi tür liseden mezun olursa olsun bütün öğrencilerin amacı bir üniversiteye girebilmektir. Bu herkesin hakkıdır. Burada bir sorun yok. Asıl sorun kimin hangi üniversiteye gireceği konusuna gelindiğinde yaşanmaktadır. Çünkü ilköğretim ve ortaöğretim sıralarında yapılması gerekenler üniversite aşamasında gündeme getirildiği zaman problemler zinciri işlemeye başlamaktadır.

Daha önceki dönemlerde kişisel yeteneklerine ve özelliklerine göre yönlendirilmeyen öğrenciler ortaöğretim sonrasında (veya ortaöğretimin sonlarına doğru) önlerinde aşılması gereken bir duvarla karşı karşıya kalmaktadır. Maddi ve manevi yönleri ile aşılması gereken bu duvar ÜNİVERSİTE SINAVI''dır. Bende birçoğumuz gibi bu duvarı geçmek için birçok uğraşlar veren bir kişiyim. Hazırlık kursları, özel dersler ve üniversite sınavı zorlu bir parkurda geçilmesi gereken engeller olarak karşımıza çıktı. Ne yazık ki çıkmaya da devam ediyor.

2003 yılında yapılacak olan üniversite öğrenci seçme sınavına kısa bir zaman kaldı. Üniversiteye hazırlanan öğrencilere yönelik olarak hizmet veren kurumlar öğrencilerinin bu sınavda başarılı olması için planlamış oldukları çalışmalara hızlı bir şekilde devam ediyor. Sınavda çıkabilecek olan sorular, geçmiş yıllarda çıkan sorular, bu sene çıkabileceği tahmin edilen sorular, etütler vb. birçok genç arkadaşımızın gece gündüz aklından çıkmıyor. Aileler evlatları sınavda başarılı olsun diye zor zamanlarda harcamak için biriktirdiği paraları yastık altından çıkartarak eğitim harcamalarında kullanıyor. Çeşitli kuruluşlarca düzenlenen kariyer günleri, yarışma sınavları, gazetelerin vermiş olduğu ekler, rehber öğretmenlerin yapmaması gerektiği halde öğrencileri için oturup kişisel çalışma planları çıkarması ve daha birçok şey... Peki bunların amacı nedir ? Sözde SINAVI KAZANMAK... Hayatın sadece üniversite eğitiminden ibaret olduğunu düşündürttükleri öğrencilerini sözde geleceklerine hazırlamak. Her kim olursa olsun bir uzman olarak bir başkasının geleceğini belirleme hakkına sahip değildir. Gelin görün ki bunun örnekleri bu sene bir defa daha yaşanacak ve bu gidişle yaşanmaya devam edecek. Bu konu kendisini en çok tercih edilecek olan alan kapsamında göstermektedir.

Öğrenci seçme sınavı sonrasında yapılan tercih belirleme kısmı ise yaşanmakta olan en acı tablo bence. Çünkü anne-babaların hayalleri ve tercihleri ile yönlendirici diğer unsurların açtığı yaralar genç dimağlarda yıllar boyu gezinip duracaktır. Sınava hazırlanan genç kimin veya kimlerin dediklerini tercih edecektir. Ailesi bir yandan, günün moda trendleri bir yandan onun etrafını sarmıştır. Unuttuğu bir şey vardır. O da kendisinin gerçekten ne istediği. Yukarıda çizilen tablo için bazılarınız ben bunu yaşamadım diyerek tepki gösterebilir. (Bende bu gruba dahilim.) Peki yaşayanlar ne diyecek ? Yıllar boyu istemediği bir eğitimi alan ve ömrü boyunca içinde o acıyı hissedenler ? Meslek seçimi bence bu sınavın en önemli basamağını oluşturmaktadır. Bu noktada gençlere yardımcı olabilecek olan bütün kurumlara bir çağrıdda bulunmak istiyorum. Sadece üç büyük şehirde değil bütün Türkiye''de bu sıkıntıyı yaşayan öğrencilere meslek seçimi nedir ? Hangi konular meslek seçiminde etkili olmalıdır ? Mesleğini yapmak ve mesleği dışındaki bir işi yapmak bir insanın ileride nasıl düşünmesine yol açar ? Geliniz bütün bunları her yönüyle engin bir denize açılmakta olan genç kaptanlara anlatınız. Bu konunun kurumsal veya bireysel doğrultuda gerçekleştirilmemesi için hiçbir engel yoktur.

Hayatlarının en önemli dönemlerinden birini yaşayan ve geleceklerinin şekillenmesinde rol oynayacak olan üniversite sınavı öncesinde meslek seçimi konusunda zorlanan veya tercih karmaşasına düşen gençlere kendimce yardımcı olmak istedim. Ben de kendi mesleğimi tanıtarak bu sürece katkıda bulunmak istiyorum. Bu aşamada soru-cevap şeklindeki bilgilerle bir sosyal antropologun özelliklerini sizlere aktarmak istiyorum.

Bir Sosyal Antropologun Kendi İçinde Yaşadığı Diyalogdan Alıntılar:

Bu mesleği yapabilmek için üniversitelerin hangi bölümlerinde eğitim görmek gerekir ? Siz hangi bolum mezunusunuz?

Sosyal Antropolog olabilmek için üniversitelerin sosyal antropoloji bölümlerinden mezun olmak gerekmektedir. Ben İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı mezunuyum. Fakat son yıllarda süren uygulama gereği sosyal antropoloji bölümleri kaldırılarak sadece antropoloji bölümlerinin akademik eğitim vermesi uygun görülmüştür. (Bunun en güzel örneği İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı''nın adının değiştirilerek sadece Antropoloji Bölümü adını almasıdır.)

Mesleğinizi icra edebileceğiniz kurum ve kuruluşlar nelerdir ?

Sosyal antropologlar ağırlıklı olarak üniversitelerde akademik çalışmalar yapmakta olup, Adli Tıp Enstitüleri''nin ilgili birimlerinde, TRT, Kültür Bakanlığı''nın ilgili birimleri, Etnografya Müzeleri''nde görev yapabilmektedir. Ayrıca günümüzde sosyal antropoloji bilgisinden yararlanılarak insan kaynakları yönetimi, halkla ilişkiler alanlarında çalışabilmektedirler.

Mesleğinizde başarılı olabilmek için gereken kritik başarı faktörleri nelerdir?

Bir sosyal antropolog mesleğinde başarılı olabilmek için öncelikle incelediği olayları objektif bir açısıyla değerlendirmek zorundadır. Bu ilk kuraldır. Önyargılarından tamamen sıyrılması lazımdır. Değerlendirmelerini doğru bir şekilde yapabilmesi için önce antropoloji ve alt dalları konusundaki eğitimini eksiksiz bir şekilde tamamlamalıdır. Antropoloji bilimi birçok sosyal bilim dalıyla bağlantılı olduğu için interdisipliner anlamda çalışmalarını yönlendirmek zorundadır. Sosyal antropolog olmak isteyen bir kişi öncelikle insanın ve insan yaşamının değerini herşeyin üzerinde tutmalıdır. Meraklı, şüpheci, önyargısız (mümkün olduğunca onlardan sıyrılmış olan), araştırmacı, gözlemci, sosyal olaylara karşı ilgi duyan, özverili, hiçbir zaman soru sormaktan çekinmeyen, sorduğu sorunların yanıtlarının peşinde gerekirse bir ömür harcayacak kadar inatçı olmalı ve ethik değerlere inanmalıdır. Ayrıca doruklarında gezinmemek suretiyle idealist bir kişilik yapısı olmalıdır.

Size göre mesleğinizin avantajları ve dezavantajları nelerdir ?

Her iş alanı avantaj ve dezavantajlarını beraberinde getirmektedir. Temelde antropoloji özelde ise sosyal antropoloji sosyal bilim dünyasının en genç alanlarından birisidir. Ülkemizde antropoloji/sosyal antropoloji maalesef çok geniş bir kesim tarafından bilinen bir uygulama alanı değildir. Fakat bunu bir dezavantaj olarak kabul etmemek gerekir. Sosyal antropoloji öğrenimi sayesinde sosyal olaylara olan bakış açınız değişecektir. Çünkü bizler sis perdesinin gerisindekilerle uğraşıyoruz. Ethik değerlerden ayrılmadan yapılan gözleme, uygulamalı araştırmalara dayalı olan çalışmalarımız bizlere olaylara bakış açısı, değerlendirme ve yorumlama, varolanları varolduğundan farklı bir şekilde irdeleme olanağı sunar. Bizler buzdağının yüzeyi ile değil altındaki kısmıyla ilgileniriz. Sosyal olayları incelerken adli bilimler, hukuk, sosyoloji, psikoloji, eğitim bilimleri, tıp vb. alanlarla bağlantılı olduğumuzdan dolayı içinde bulunduğumuz bilgi akışı trafiği yoğundur. Bu en önemli avantajdır. Çünkü bilgi günümüzün en değerli yatırım aracıdır. Biz sadece ve sadece bilgiye yatırım yaparız. Yalnız belirtmek istediğim bir nokta var. Ülkemizde antropoloji geniş kitlelerce bilinmediği için antropologlara mezar kazıcı, kemik inceleyenler, ırkçılar, kafatasçılar vb. yakıştırmalar yapılıyor. Bu yakıştırmalar bence bizi kızdırmamalı. Gülünç olan bu tanımlamaların ortadan kalkmasının tek yolu antropolojinin antropologlar tarafından tanıtılmasına bağlıdır.

Sizin kişisel gelişiminize bu mesleğin ne gibi katkılar sağladığını /sağlamakta olduğunu düşünüyorsunuz ?

Sosyal antropoloji öğrenimi görmek benim kişisel gelişimime ne katmıştır ? Bu sorunun cevabını düşündüğüm zaman aklıma birçok konu geliyor. Sosyal antropoloji öğrenimi sayesinde kendimde varolduğunu varsaydığım sosyal olaylara karşı olan merak, araştırmacı, gözlemci vb. özellikler almış olduğum akademik eğitim sayesinde üniversite öncesi döneme göre daha keskin, daha sistematik, daha bilinçli bir duruma gelmiştir. Ayrıca uzmanlaşmanın getirmiş olduğu, sınırları belirli olan ve septik olmayan şüphe sonucunda yapmış olduğum değerlendirmelerin geçmişe oranla daha farklı olduğunu gördüm. Akademik seviyedeki şüphe ile olaylara yaklaşmak ve "sınırlandırabilmek" (araştırma sırasında neyin, ne zaman ve nerede sınır olarak kabul edilebileceği) kazanmış olduğuma inandığım diğer noktalar. Ayrıca yaşamın her anında karşılaşabileceğimiz durumlara karşı geliştirdiğimiz önyargılarımızın ne denli gereksiz olduğunu gösterdi sosyal antropoloji bana.

Bu mesleği seçmek isteyen ve üniversite sınavlarına hazırlanan öğrencilere önerileriniz nelerdir?

İlk olarak sosyal antropolog olmak isteyen genç arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Genelde bilim özelde sosyal bilimler hele hele antropoloji gibi ülkemizde yeni yeni tanınmaya başlayan bir alanda yüksek öğrenim görmek isteyip istemediğinize kesin olarak karar vermeniz gerekiyor. Antropoloji ile ilgilenmek özveri isteyen bir konu aslında. Şöyle bir örnek verecek olursak: Sizlere hocalarınız üniversitelerde sadece ve sadece bilgiyi verecektir. Onu kullanmak, kullanabilmek sizin yapacağınız çalışmalara bağlıdır. Genç bir pastacı ustasından nasıl pasta yapıldığını öğrenir. Ama yeni pasta çeşitleri üretemezse ustasının öğrettikleri ile kalırsa ilk önce kendisine karşı vermiş olduğu mücadeleyi kaybeder yerinde sayar. Antropoloji bence biraz da yaratıcı ve özgün olmayı gerektiriyor. Kendinizi geliştirmeyi düstur edinmelisiniz. Bunun için okumaktan kesinlikle kesinlikle vazgeçmeyin. İlgi duyduğunuz alanla ilgili gelişmeleri takip edin. Kitaplar en sadık yoldaşınız olsun. Türkiye''de antropolojik yayın sayısı fazla olmadığı için en az bir yabancı dili çok iyi derecede öğrenin. Gereken zamanlarda göstereceğiniz özverinin sizlere hiçbirşey kaybettirmeyeceğinize inanın. Unutmayın antropologlar sadece kemik yığınlarının arasında kaybolan kişiler değildir. Bizler kemik yığınlarının kemik yığını olmadan önceki halini araştırmak için çalışmalarımıza yön veriyoruz.

Değerli arkadaşlar üniversite sınavı öncesinde üzerinde durulması gereken en önemli konu belki de meslek seçimi. Bence en çok sorunun yaşandığı alan da meslek seçimi. Çünkü öğrenciler ailenin, çevrenin ve diğer unsurların baskısı altında kendileri için uygun olan tercihi yapmakta zorlanıyor. Bu noktada yaşanan hayal(hayat) kırıklıklarının sonu gelmiyor. Mutlu azınlık ise her zaman olduğu gibi parmakla gösteriliyor. Sizlerde bu mutlu azınlığın bir üyesi olmak ve mutlu azınlık olarak tanımlanan kesimin sayısını arttırmak istiyorsanız önce lütfen düşününn ve şu soruları kendinize sorun:

a) Ben gerçekten ne yapmak istiyorum ? Amacım nedir ?
b) Üniversite öğrenimini kendi istediğim için mi yoksa başkaları istediği için mi tercih ediyorum?
c) Günümüzde "trend" terimi ile ifade edilen ve yaşanan zaman dilimi içerisinde popüler olan bir mesleği mi tercih etmeliyim yoksa kendi yeteneklerimi gösterebileceğim ve geliştircebileceğim bir alanı mı tercih etmeliyim ?

Bu sormanız gereken en önemli soru belki de. Bugün 10 yıl veya 20 yıl önce o günlerin popüler olan mesleklerinin rüzgarına kapılan pekçok kişi bugün mutsuz bir şekilde o mesleği icra etmeye çalışıyor. Belki öğrenim gördükleri alanın dışında başka bir işle uğraşarak "kırık kalpler plazasının" asansörlerine biniyor. Popüler olan herşey birgün popülerliğini yitirir. Sizler önce kendi istediğinizi ve geleceğin getirecekleri arasında size en çok uyanı seçmelisiniz. Hangi tip okuldan (düz lise, meslek lisesi vs.) mezun olursanız olun sonuçta bugünün eğitim sistemi bize/size yaşamakta olduğumuzun dışında şu an farklı bir alternatif sunmamaktadır. Meslek seçimine yönelik eğitim konusundaki eksikliler, teknik yetersizlikler veya ailelerimizin yaşamakta olduğu her türlü zorluk (benim de yaşamış olduğum) sizi yıldırmamalı. Elinizdeki imkanların maksimum derecede kullanarak başarılı bir kariyer hayatına ulaşmamak için önünüzde hiçbir engel yoktur. Bunun için düzenli, sistematik bir şekilde çalışmak ve amacınızı belirlemek yeterli olacaktır.

Mutlu ve başarılı günler dileği ile...