Son günlerde haber programlarını çok daha dikkatli bir şekilde izlemeye çalışıyorum. “Haber” kavramından giderek uzaklaşan, “magazinsel” içeriğe ağırlık vermeye başladığını düşündüğüm bu programların yapılacak bir toplumsal analiz çalışması için önemli bir kaynağı da sunduğunu kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
 
Geçtiğimiz yıllarda üzerinde hararetli ve uzun tartışmaların yaşandığı popüler kültür kavramına bu açıdan yaklaştığımızda ise bunun artık bilinçaltımızdaki en üst seviyeye ulaştığını söylemenin yanlış olmayacağı kanısındayım.

Popüler kültür ikonlarının hayatımızın farklı alanlarında değişik maskelerle karşımıza çıktığı günümüzde hepimiz birbirine yaklaşan seviyede memnuniyetsiz, karamsarlığın bulaşıcı bir şekilde üst noktaya ulaştığı ve birbirini taklit eden bir yaşantı sürdürüyoruz.

Televizyon programlarında, gazete ve dergilerde yer alan çok sayıda haber bizlerin giderek birbirimize ne kadar benzediğimizi gösteriyor. Benzerlik göstermek bazen olumlu sonuçlar doğurabilir. Ama günümüzde doğduğumuz zaman bize sunulan o eşsiz zihnimiz, bir süre sonra, her şeyi ile farklı olabilecek olan kendimizi ortaya çıkarmak yerine sadece taklit etmeye ve kopyalamaya odaklanıyor.

Önce içinde bulunduğumuz bedenleri beğenmemeye başlıyoruz. Ardından düşüncelerimizi, hayallerimizi ve kişiliğimizi... Bizi biz yapan her ne varsa sonucunun ne olacağını hiç düşünmeden onları kendi ellerimizle yok ediyoruz. Belki de bu aslında kolayımıza geliyor. Durup düşünmeye gerek duymadan “hayatımızı” kopyalıyoruz. Giderek birbirimize benzemeye başlıyoruz. Zihnimizde ve düşüncelerimize başlayan kopyalama ve benzerlik bir sonra ki aşamada silüetimize yansıyor. Kendi bakışımız, gülüşümüz bir neşter darbesi ile anında değişiveriyor. Ismarlama bedenlere sahip olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamaya başlıyoruz.

Karşımıza çıkanlar sadece bunlarla da sınırlı değil. Bize özgü olması beklenen “yaşantı”mızda nasibini alıyor. Özellikle de iş hayatımız. Bilinçli bir şekilde çalışmanın ve insanlığa fayda sağlayan değerleri üretebilmenin bizi biz yapan önemli bir yanımız olduğuna inanıyorum. Günümüzün değişen şartları ise çalışma kavramını ve çalışanları yeniden ele almamız gerektiğini düşündürüyor.

Öyle bir noktaya geldik ki çalışanları çok daha kolay bir şekilde kategorize edebiliyor ve onlardan aynı davranışları göstermelerini bekliyoruz. Şu kuşak meselesi yok mu her şeyi alt üst etti. Doğduğunuz yıla bağlı olarak hangi kuşağın üyesi iseniz ilgili ön yargı sizi değerlendirmeye hazır bir şekilde bekliyor.

Tasarımcısı, terzisi hatta kumaşı aynı olan yaşamlar ile karşı karşıyayız. Bu noktada ise bize sadece ısmarlama bedenimize yaraşan konfeksiyon yaşamı seçmemiz bekleniyor.

Söz konusu bu beklentinin karşısında kendisini fikirlerinin rüzgarına kaptıran, hayallerinin peşinden koşan, değişimi yaşamının olmazsa olmazı haline getirmek için mücadele eden kişileri de gözardı etmemeliyiz.


İki ayrı duruş, iki ayrı bakış açısı...
 
Sonuçta ne mi olacak ?
 
Hep beraber yaşayarak göreceğiz...
 
* Bu makale 16 Mayıs 2011 tarihinde Yenibiris.com İş Rehberi Bölümü''nde de yayınlanmıştır.
Positive SSL